HALK MUTFAĞI
Anadolu'da her yörenin kendine has yemek kültürü ve damak zevki olduğunu görürüz. Bu kültür, yörenin coğrafi ve iklim özelliklerini üzerinde taşır. Bu nedenle Ardahan ve Göle'de da tarım ve hayvancılığa dayalı bir mutfak kültürü gelişmiştir.
Yörenin yemek kültürü ağırlıklı olarak tahıl, et ve hayvansal ürünlere dayanmaktadır. Tahıl ürünü olarak en çok arpa ile buğday kullanılır. Kaz etinin yörede ayrı bir yeri bulunmaktadır. Sığır ve koyun eti de yaz aylarında taze, kış aylarında da kavurma olarak fazlaca tüketîlmektedir.sebze cinsînden gıda maddelerinin başında ise patates, kuru fasulye ve soğan gelir.
Yörenin kendine özgü birçok yemek çeşidi bulunmaktadır. Bunlardan çorba olarak ayran aşı, hel-le aşı ve püşrük aşını, hamur işi olarak bişi, mafiş, kayıtma, hingal, kete ve katmeri, tatlı olarak da, baklava, lokum tatlısı, irmik helvası, un helvası ve hasutayı sayabiliriz.
ETLİ MANTI
MALZEMELERİ:1Kilogram kıyma, 2 baş soğan, 2 yumurta, yeteri kadar un, tuz , su, kıymaya katmak için karabiber, kimyon ve nane.
YAPILIŞI: Unu 2 yumurta tuz ve suyla kulak memesi kıvamından daha sert bir hamur elde edilir. Üç dört pazıya bölünür.Yufkalar halinde açılarak karelere bölünür. Diğer tarafta kıyma baharat, soğan ve tuzla hazırlanır. Karelere fındık büyüklüğünde yerleştirilir. Üçgen şeklinde kapatılır. Bir tencerede su tuz ilave edilerek kaynatılır. Kaynayan suya mantılar atılır.15-20 dakika bu şekilde pişirilir. Pişen mantıları süzdürerek servis tabağına alınır. Üzerine önce yoğurt sonra kızdırılmış tereyağı dökülerek servis yapılır.
FESELLİ
MALZEMELERİ: Un, su, maya, tuz,
YAPILIŞI: Malzemeler birleştirilir. Yoğrularak hamur haline getirilir. Kulak memesi yumuşaklığında yoğrulur. Biraz bekletilir. Hamur küçük küçük kesilerek künt (pazı) yapılır. Oklava ile yufka halinde açılır. Yufkanın içinin yağlayarak rulo halinde bükülür. Tekrar yuvarlak hale getirilir.Yeniden açılır istediği incelikte olabilir. Sacda kısık ateşte pişirilir, isteyen tekrar yağlayabilir.
KATMER
MALZEMELERİ: Un, Su, tuz, yağ, maya
YAPILIŞI: Malzemeler karıştırılıp yumuşak hamur haline getirilir. İyice yoğrulur. 10 Dakika bekletilir.Hamur küçük küçük kesilerek künt (pazı) yapılır. Oklava yardımı ile ince yufkalar açılır.Yufkalar tek tek yağlanarak üst üste dizilir. 6 yufka dizilir.rulo halinde bükülerek yuvarlak haline getirilerek tepsi büyüklüğünde elle açılır, üzerine yoğurt yada yumurta sürülerek 200 derece kızgın fırına sürülür. Pişmeye bırakılır. Fırından çıkartılan katmer ılındıktan sonda dilim halinde kesilerek servis yapılır.
KESME AŞI
MALZEMELERİ: 1 kg un, tuz , 2 yemek kaşığı salça , karabiber, nane ve kekik, 2 yemek kaşığı tereyağı
YAPILIŞI: Un içine tuz ve su konularak kulak memesinden daha sert bir hamur yoğrularak 2 yada 3 pazı yapılır.Pazının biri diğerlerinden daha küçük olarak ayrılır. Pazılar biraz dinlendirilir. Fazla ince olmayan yufkalar açılır. 5-6cm uzunluğunda kesilir bu şeritler daha sonra enine eriştelik doğranır. Bir tencerede suya tuz ilavesiyle kaynatılır. İçine erişteler atılarak pişirilir. Diğer taraftan ayırdığımız küçük pazıyı küçük parçalara ayırıp yuvarlayarak l er cm uzunluğunda doğranır.(halk dilinde nuğul denir.) Tavada yağ eritilir. Nuğullar yağda kızartılır.Salça ve diğer baharatlar katılır, yemeğin üzerine dökülüp sıcak servis yapılır.
GEVREK
MALZEMELERİ: Un, kaymak, tuz
(Malzemeler isteğe yada kişi sayısına göre ayrılır.ölçüsüzdür)
YAPILIŞI: Bir kapta kaymak, un ve tuz konularak kulak memesinden biraz yumuşak hamur hazırlanır. Yumurta büyüklüğünde kütler (pazı) hazırlanır. Oklavayla açılan yufkalar bir taraftanda orta ısıda hazırlanmış olan saçta pişirilir. Servisi peynir, çay, yada salatayla yapılır.
PİŞİ
MALZEMELERİ: Un, tuz, maya, su.
YAPILIŞI:Bütün malzemelerin katılımıyla kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edilir. Mayalanmaya bırakılır. Hamur mayalanınca, derince ve büyük bir tavanın yarısına kadar yağ doldurulur, bu yağ yüksek ateşte kızdırılır, hamurdan pazılar alarak oklava yardımıyla tavanın genişliğinde açılır, ortasından delinir. Kızgın yağda kızartılır. Servisi sıcak yapılır.
YÖREMİZDE EFSANELER
KÜR ÜZERİNDEKİ UĞUZ TAŞI EFSANESİ
Ahıska Nekeleye köyü Hırtıs arasında Ardahan'dan gelen Kura suyunun üzerinde Uğuz taşı denen iki kapı boyunda bir kesme taş vardır. Uğuzlar'dan iki kardeş o koca kaya gibi taşı bir taş ocağından keserek buraya köprü kurmak için getiriyorlar. Bunlar taşı kesip Kura'nın kıyısına koyduktan sonra öğle yemeği için evlerine giderler. Bu sırada Uğuzlar'a göre ufak yapılı bir adam da onların evine konuk gider.
Uğuz'un atının torbası bir Somar (320-330 kg. kadar) arpa alır. O ufak adam Uğuz'un gözünün koca bir kilim gibi duran atın torbasını doldurduktan sonra gücü yetmediğinden atın başını eğdirir ve kolaylıkla arpa dolu torbayı hayvanın başına takar. Uğuz'un anası bunu görünce oğullarına der ki "Sonunda dünyayı bunlar ele geçirip yiyecekler". Bu durumu gören iki Uğuz kardeş de ufak adamın gücü ile büyük işleri başardığını bu at torbası olayında gözleri ile gördüğünden Kura üzerinde kurmak istedikleri taş köprüyü yapmaktan vazgeçerler. Sonradan o uzun ve dev yapılı Uğuzlar saflık ve hile bilmezliklerinden zamanla yok olup giderler.
Uğuzlar sık sık uyumazlarmış. Uyudukları zaman da yedi gün aralıksız uyurlarmış. "Uğuz'un uykusuna yattığı" sözü buradan kalmadır.
ÇILDIR GÖLÜ DİBİNDEKİ ESKİ ŞEHİR
Eskiden Çıldır Gölü'nün dibinde bir şehir varmış. Buranın beyi Akçakala'da otururmuş. Çukurda kurulmuş olan bu şehrin, dokuz burma musluklu çeşmesi varmış. Bey "Gece gündüz çeşmeden su alanlar sakın çeşmeyi kapatmayı unutmasınlar yoksa şehri su basar" demiş.
Şehirde kadın erkek bu buyruğa uyarmış. Bir gün akşamın karanlığı basmışken çeşmeden su doldurmakta olan bir kıza yedi yıldır gurbette olan ağabeyinin geldiğini müjdelemişler. Dokuz burma musluklu çeşmenin bir musluğundan su dolduran kız sevindiğinden evine koşup giderken burmayı kapatmayı unutur. O gece karanlığında çukur yerlerdeki evleri su basarken artık dokuz burmalı çeşmenin yeri de belli olmaz. Evi biraz yüksekte olanlar işin farkına varınca çoluk çocuğun elinden tutarak hiçbir eşya almadan yokuş yukarı kaçarlar. Ertesi gün şehirden ancak kilisenin kümbeti görülür ve akşama kadar onlarda sular altında kalır. Şehirden sağ kurtulup kaçanlar Akçakala adasına gelirler. Çıldır gölü işte dibindeki o dokuz burmalı çeşmenin suyundan ortaya çıkmıştır. Eğer (güneydeki) Taşbaşından bu gölün ayağı Zarşat'a doğru akmasaydı Akçakala adası ile öteki köyleri de su basardı.
UĞUZ ÇAYIRI VE UĞUZ DAĞI EFSANESİ
Eskiler der ki Gürcülükten bile önceleri Cınıvızlar (Cenevizli-Romalılar) daha görünmeden Uğuz dağı ile çevresindeki yaylalarda Uğuz (Oğuz) denilen çok iri yapılı bir millet yaşarmış. Bu Uğuzlar'ın bir beyi varmış ki bütün Ardahan ve Cavk da denilen Akhılkelek ile Zegan (Posof'un Ilgar ve Cin Dağı kesimleri ile Şavşat sınırlarındaki Arsiyan dağı etekleri) bunun mülkü imiş. Bu Uğuz'un dağı ile çevresinde ve Kura suyu üzerindeki kışlaklar bu beyin has otlağı imiş. Öteki dağlar ve anılan yerlerde o zamanlar hep çamlık ve ormanlık imiş.
Uğuz dağının yanında her yıl 300 araba ot biçilmekte olan Uğuz'un çayırını bu bey her yaz bir Uğuz'a biçtirirmiş. Biçen adam buralarda yaylayan ve çok iri birisiymiş. Bu Uğuz, Uğuz çayırının 300 arabalık otunu bir günde hem biçer hem de yığarmış.
Uğuz bir yaz günü buraları tırpan ile biçerken bacısı kendisine öğle yemeği getirir. Sıcakta biçenle uğraşırken kendi terinin buğusu gözlerini bürüyen Uğuz çayırın gür bir yerinde kızgın kızgın çalışır. Bu sırada omzunda heybesiyle öğle yemeği getiren ve yanına yaklaşan bacısını gözü görmez ve otlarla birlikte onu da ikiye biçer ve bunu yaparken bile farkına varmaz. Kol başına geldiğinde bel den çıkarttığı masatını tırpanına vurmaya çalışan Uğuz bir de görür ki tırpanı al kana boyanmış.
"Bir hayvanın canına mı kıydım" diyerek yazıklanırken hemen o kol boyunu dolaşır. Bir de ne görsün öğle yemeğini getirmiş olan bacısını ikiye biçmiş. Hiddetle masatı yere vurur aktaştan olan mastın yarısı çayıra saplanır. Bugün dışarıda kalan kesimi bir adam boyundan yüksektir. Ellerini yere vurup tırpanı da bırakarak hemen bacısının iki parçasını birleştirip masatın dibine gömer. Kendisi kederinden Uğuz dağının tepesine çıkar ve orada ölür.
KURŞUN ASKER EFSANESİ
Posof ilçesine bağlı secede de Kahraman Mehmetçik hudut karakolunda nöbetçidir. Kulağına sesler gelir ve karşı tepeden düşman görünür. Arkadaşları duysun diye silah atar, onlar gelinceye kadar düşman sarar. Ruslar kurşun yağmuruna tutulur. Bu köye "Kurşun Çavuş" denmiştir.
TEKÇAM EFSANESİ
İlimizin merkeze bağlı Ovapınar Köyü dağlarında bulunan ormanlık bir alan zamanla yok olur, ancak bir tane çam ağacına kimse dokunmaz. Geceleri ağacın etrafında mumların yandığını gören yöre halkı bu çam ağacının kutsal olduğuna inanır ve dilek dilemek için buraya gelir. Ancak bir gün çevredeki köylerden birinde yaşayan bir adam ağacı kesmeye karar verir. Ağacın yanına gelerek baltasıyla kesmeye başlar ve baltayı vurduğu yerden kan gelir. Ağacı kesmeye kararlı olan adam vazgeçmez ve ağacı keserek evine götürür. O günün akşamında bu bölgeye görülmemiş derecede bir yağmur yağar ve adamın yaşadığı köyden bir sel geçer. Sel köyden sadece bu adamın evini ve ailesini götürürken, başka kimseye zarar vermez
Bugün ağacın bulunduğu yerde "Tekçam" denilen bir çeşme akmakta ve yöre halkı yağmur yağmadığı zaman buraya gelerek yağmur duası etmektedir.
YÖREMİZDE ATASÖZLERİ
- Çiğnenen sakız tez çürür
- Pehlivan güreşte belli olur
- Vuran oğul ataya bakmaz
- Yaz gününün yağışı, ermeni avradın doğuşu
- Lotuyla gezen lotu olur
- Allah dağına bakar kar verir, bağına bakar bar verir
- At ölür tayı kalır, namerdin neyi kalır
- Derdini vaktinde ağla
- Ağlamayan uşağa pepe vermezler
- Kalkan öküz yatan öküzün başına pisler
- El elinden gül derme, kendi elinen diken yon
- İnsaf dinin yarısıdır
- Yetime öğüt veren çok olur, ekmek veren az olur.
- Sevildiğin yere çok gitme
- Hesabini bilmeyen kasabın elinde kalır masat
- Kız bibiye, oğlan dayıya benzer
- Deli kuyuya bir taş atti, kirk akilli inandı
- Avrat erini rezil de eder vezir de
- Eşek kanır at yiyer
- Herkes kendi evinin kıblesini bilir
- Akıllı düşünene kadar, delinin oğlu olur
- Garga nedir gaziği ne ola, pire nedir büzüğü ne ola
- Taş yerinde ağırdır
- Ersiz avrat yularsız ata benzer
- Yumurtana göre gıgılla
- Yapı taşı yerde kalmaz
- Tavuk su içer Allah'a bakar
- İtinen çuvala girilmez
- Körün talaşına mi mum pahalıdır
- İt korktuğu tarafa ürür
- Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme
- Desinler ki haçonun hançeri var.
- Yetimi döveceğine üstünü çir
- Yatan aslandan, gezen tilki iyidir
- Ayının yüz oyunu bir armudun başınadır
- Gönlü balık isteyen soğuk suda ıslanır
- Kör Allah'a nice baksa, Allah köre öyle bakar
- Dingir elek dingir saç, elim hamur karnim aç
- Geçinin öleceği gelende, çobanın değneğine sürtünür
- Bir it bir deriyi sürütür
- Kendine umaç uvalamıyor, ele kesme kesecek
- Herkes sakız çiğner, ama kurt kızı tadını çıkarır ,
- Dereden geçerken at değiştirilmez.
- Dırdırcı kadın adamın ömrünü yer
- Herkese yanaşan köpek, kapı beklemez
- Her kaşınan uyuz değildir
- Bir malın başında sahibi gerek.oğlu da değil babası gerek
- Buğarının (bacanın) eğriliğine bakma, dumanın düz çıkmasına bak
-
HALK İNANIŞLARI
Günümüzde, halk arasında halen geçerliliğini koruyan batıl inanışları şöyle sıralayabiliriz:
- Yeni doğmuş bir bebeğin uyuduğu beşiğe ekmek veya süpürge konur ki bebek uyandığında tiksinip korkmasın.
- Evimizde giydiğimiz ev terliklerinin geriye doğru durması evdeki bireylerin işlerinin ters gitmesini simgeler.
- Eve gelen misafir çiçeklere veya yeni olan bir eşyaya dikkatli baktığında sobaya hemen bir avuç tuz atılır ve o kişinin nazarı ev ve ev halkından uzak durur.
- Yeni evlenen bir gelin, kendi eşinin evine gittiğinde ev halkı duvara bardak asarak bardağın kırılmasını bekler. Eğer bardak kırılmayıp sağlam kalırsa yeni evlilerin geçimlerinin iyi olmayacağım simgeler.
- Yeni doğmuş bir bebeğin ağzına ev halkı veya ev halkı dışındaki başka biri tükürdüğünde yeni doğmuş bebeğin onun karakterini aldığına inanılır.
- Yeni doğum yapmış bir kadının yakasına iğne asılır ki kötülükler ve kötü hayaller ondan uzak dursun.
- Makas açık kalırsa o evde kavga olacağına inanılır.
- Sağ göz seğirmesi iyiye işarettir, sol gözün seğirmesi ise kötüye işarettir.
- Ayakkabısı ters dönen kişinin dedikodusu yapılıyor demektir.
- Ayakkabıların üst üste gelmesi yola çıkılacağının işaretidir.
- Göz dalarsa misafir gelir.
- Gece aynaya bakan kızın bahtı bağlanır.
- Hıçkırık tutarsa birisi anıyor demektir.
- Tencerenin dibini sıyıran genç kızın düğününde kar yağar.
- Kapı eşiğinde oturan iftiraya uğrar.
- Yanakları kızaran kişinin başkaları tarafından dedikodusu yapılıyor demektir.
- Birinin elinden makas, bıçak alınırsa o kişi ile kavga edilir.
- Ayna kıran kız yedi yıl kara sevda çeker.
- Birinin düğmesi, söküğü giysinin üzerinde dikilirse giysinin yakası ısırılarak dikilir, yoksa o kişi iftirada bulunur.
- Nazar değmesin diye evin bahçesine atın kafası asılır.
- Bebeğin yıkanan bez ve giysileri gece dışarıda bırakılmaz çünkü bunların yıldız görmemesi gerekir.
- Bebeğin beşiği boşken sallanmaz yoksa bebeğin karnı ağrır.
- Nazardan korunmak için eve sarımsak asılır.
- Kız çocuğunun iki kaşı arasında mor bir leke olursa annenin bundan sonraki bebeği erkek olacak demektir.
- Yeni doğan bebeğin göbeği okul bahçesine gömülür ki okusun büyük adam olsun.
- Gelin eve girerken eli şerbete batırılır ve kapıya sürülür ki eve tatlılık getirsin.
- Bebek bacak bacak üstüne atarsa kardeş istiyor demektir.
- Birinin elinden zora kalmadıkça makas, bıçak gibi eşyalar alınmaz, mecbur kalınınca makas bıçak öpülür ve öyle verilir ki kavga olmasın.