israfil güneş
  ÖNEMLİ NOTLAR
 

İŞTE SİGARANIN KİMLİĞİ

Adı: Sigara

Soyadı: Tütün

Doğum yeri: Amerika

Doğum Tarihi:1492

Başlama Yaşı:11

Baba Adı: Gövde

Ana Adı: Tohum

Cinsi: Nikotin ve 4 bin zehir

Görevi: Kanser yapar

Adresi: İnsan

Durağı: Dudak

Sokağı: Gırtlak

Caddesi: Bağırsak

Mahallesi: Akciğer

Akrabası: Alkol

Gücü: Atom bombası

Kenti: Mezarlık

Sonu: Ölüm

Kapsama Alanı:Tüm canlılar

 GALATASARAY

Siz G.Saray’a  ‘aslan’ diyorsunuz ya;

Biz de, aslanın kanarya karşısında,

Titremesinden zevk alıyoruz..!

Aslan titretiyoruz daha ne olsunJ

 

Biz sevinmiyoruz..

Çünkü; cimbom’u yenmeye alışık bir bünyemiz varJ

Kedinin kuyruğuna basarsan,

Nasıl viyaklar??

G.Saray’lılar da öyle viyaklıyor…

 

Acı var mı acıJJ

Florya’da bazı G.Saray taraftarlarının,

Tura çıktığını gördüm..

Meğer tek gollü fark yemelerini kutluyorlarmışJJ

Sonucu belli maçlar oynanmasın lütfen,

Zevk vermiyorJJ

 

 

Armut dalda, G.Saray  Kadıköy’de sallanırJ)))

Yetkililere sesleniyorum..

 

Kadıköy’deki F.Bahçe- G.Saray maçları,

 

Oynanmadan F.Bahçe’ye üç puan verilsin..

G.Saray’lıların  yerinde olmayı hiç istemezdim..

 

Yenme ümidi ile değil,

 

‘Fark yemeyelim’ diye geliyorlar Kadıköy’eJ

 

Allah sabır versin…

Kadıköy’de bir aslan yanıyorJJ

Herkes yakanı soruyor..

Bunu bir Fener’li bir de Allah biliyorJJ

 

MEZARLIKTAKİ GİZEMMM

Bir mühendis olan Necdet Durmaz kendi otomobiliyle yolculuga çikmisti. Çalismakta oldugu firma tarafindan görevlendirilmis ve Istanbul'dan Malatya'ya gidiyordu. Bu ildeki fabrikada bir arizayi acilen gidermesi gerekiyordu.

Ancak yol üzerindeki Kirsehir'in Derebayiri geçerken otomobili bozuldu. Hemen köylülerden yardim istedi. Aksam vakti oldugu için kimse bir sey yapamiyordu.Necdet Durmaz geceyi mecburen orada geçirecek, sabah olunca da yakindaki bir kasabaya otomobili çekilecekti.

Kendisine hemen Köy Misafirhanesi'nde yer verildi. Necdet Durmaz burada bir süre dinlendikten sonra muhtarin yanina gitti. Muhtar misafirlerini en iyi sekilde agirlamak için her türlü ayrintiyi düsünüyor, otomobilini de merak etmemesini sorunu çözeceklerini söylüyordu. Muhtar, Necdet Durmaz o gece köy meydaninda düzenlenecek olan dügüne davet etti.

Mustafa Belli köy meydanina geldiginde , bütün kalabalik oraya toplanis egleniyordu. Davullar zurnalar çaliyor, köy halki halay çekiyordu. Bir süre sonra Necdet Durmaz gürültüden uzaklasmak için kalabaligin arka tarafina yürüdü. Agaçlarin basladigi yerde tek basina duran çok güzel bir kiz gördü. Yanina yaklasti ve onunla tanisti. Bu genç kiz köyde ögretmen olarak çalisiyordu. Istanbul'dan gelmisti.

Birlikte korulugun içinde yürüdüler. Hava oldukça serin oldugu için, Necdet Durmaz genç kiza ceketini verdi. Korulugun bittigi yerde, tepe basliyordu. Genç kiz daha fazla eslik etmemesini, evinin o tepenin ardinda oldugunu söyledi. Orada ayrildilar.

Necdet Durmaz ne o gece , ne de ertesi sabah genç kizi aklindan çikaramadi. Onu tekrar görmek istiyordu. Köy muhtarina gidip, durumu anlatti ve genç kiz hakkinda bir seyler ögrenmek istedi. Ancak o bunlari anlatirken, muhtar saskinlik içinde onu dinliyordu. Çünkü bahsettigi ögretmen geçen kis evinde çikan yanginda ölmüstü.

Muhtar Necdet Durmaz'i ikna edemedi ve birlikte o tepenin ardina hala yikintilari duran eve gittiler. Necdet Durmaz'in bunu anlayabilmesi olanaksizdi. Verdigi tüm bilgiler dogruydu ancak ona, bu genç kadinin artik yasamadigi söyleniyordu.

Muhtar sonunda dayanama***** Necdet Durmaz'i genç kizin mezarina götürdü. Köy mezarligina girdiklerinde onlari bir sürpriz bekliyordu. Uzakta duran bir mezar tasinin üstünde Necdet Durmaz'in ceketi asili duruyordu
SEVGİ İÇİN HERŞEY YAPILIR

 

SEVGİ ÜZERİNE..
Mahkeme salonunda 80 yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısı haldeydi.
Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu, kaşlarını çatarak. Hakim tok sesiyle yaslı kadına:
"Anlat, teyze, neden boşanmak istiyorsun?"
Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra kısılmış sesiyle konuşmaya basladı:
"Bu adam 50 yıldır bezdirdi beni hayattan..."

Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda. Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti:

"Bizim bir sedef çiçegi vardı, çok sevdigim. O bilmez. 50 yıl önceydi, o çiçegi bana verdigi çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamiştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım. Her gece güneş dogmadan önce, bir tas suyla sulayacagım onu diye. 50 yıl oldu, bu adam bir gece olsun kalkıp bir kere de bu çiçegi ben sulayayım demedi.
Ben, böyle bir adamla 50 yıl geçirdim. Hayatımı, umudumu, her şeyimi verdim. Ondan hiçbir sey görmedim bir kerecik olsun, benim bildigim görevlerden birisini yapmasini bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."

Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi. Tane tane konuştu:

"Askerliğimi Reisicumhur köskünde bahçıvan olarak yaptım hakim bey. O bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Eşimi de orada tanıdım. Sedef çiceklerinin en güzellerinden buketler verdim ona. İlk evlendigimiz günlerin birinde, boyun agrısı nedeniyle, onu doktora götürdüm. Doktor çok uzun süre uyanmadan yatarsa, boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi. Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin
dedi. O Doktoru pek dinlemedi. Lafım geçmedi. O günlerde, tesadüf, bu çiçek kurumaya yüz tuttu. Ben ona: "Gece çiçek sularsan geçer", dedim. Adak dilettim. Her gece onu uyandırdım ve onu seyrettim, kontrol ettim o sevdigim kadını. Yavrusu bildigi çiçekleri sularken seyrettim. Her gece, o çiçek ben oldum sanki."

dedi yüzü çizgilenmiş ihtiyar adam.
"Her gece, o yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki suyu gizlice boşalttım. Sedef çiceği gece sulanmayı sevmez, hakim bey................

HAYAT TERCÜBESİ

BİR İNSAN BAŞARISIZLIKLARI İÇİN BAŞKALARINI SUÇLUYORSA,BAŞARILARININ ŞEREFİNİ DE BAŞKALARINA VERMESİ İYİ BİR FİKİRDİR.” 

“ DÜŞÜNCELERİNİ TAM VE YERİNDE KELİMELERLE İFADE EDEMEYEN İNSAN, YANLIŞ TARTILARLA TAM İŞ GÖRMEYE ÇALIŞAN SATICIYA BENZER.”

“DÜNYADA BİR ÇOK YETENEKLİ KİŞİLER, KÜÇÜK BİR CESARET SAHİBİ OLAMADIKLARI İÇİN SİLİNİP GİTMİŞLERDİR.”

“İSTEKLERİMİZİN BAZILARINI ELDE EDEMEMEK MUTLULUĞUMUZUN AYRILMAZ BİR ŞARTIDIR.”

“İKİ İNSANIN İYİ GEÇİNMESİ HİÇ KUSURSUZ OLMALARIYLA DEĞİL, BİRBİRLERİNİN KUSURLARINI HOŞ GÖRMELERİYLE SAĞLANIR."

"AKILLI İNSAN, DÜŞÜNDÜĞÜ HERŞEYİ SÖYLEMEZ; AMA HER SÖYLEDİĞİNİ DÜŞÜNÜR."

"AKILLI KONUŞUR, ÇÜNKÜ SÖYLEMEK İSTEDİKLERİ VARDIR; APTAL KONUŞUR, ÇÜNKÜ KENDİSİNİN BİR ŞEYLER SÖYLEMEK ZORUNDA OLDUĞUNU SANIR."

"İNSANLARA YAPILACAK EN BÜYÜK İYİLİK, ONLARA AKILLARINI KULLANMAYI ÖĞRETMEKTİR."

“SEVMEK GÜZELDİR. BİR DAHA SEVMEMEK DAHA DA GÜZELDİR”

“SEVİLENİN KUSURLARINI HOŞ GÖRMEYEN SEVMİYOR DEMEKTİR.”

“YAŞAM BELİRTİSİNİN KÖKENİNDE DUYGULANMA VARDIR; DUYGULANMANIN DA TEMELİ AŞKTIR.”

“AŞK KÖPRÜ KURMAKTIR. İNSANLAR KÖPRÜ KURACAKLARINA DUVAR ÖRDÜKLERİ İÇİN YALNIZ KALIRLAR.”

“KADIN OLSUN, KİTAP OLSUN; CİLDİNE ALDANMAYIP İÇİNDEKİLERE BAKILMALIDIR.”

“ERKEKLER ŞARABA BENZER, GEÇEN YILLAR KÖTÜLERİNİ ESKİTİR İYİLERİNİ  OLGUNLAŞTIRIR.”

“KADIN KENDİ BAŞINA NE GÜL GONCASIDIR NE DE DİKEN. KOKLAMASINI BİLİRSEN GÜL, TUTMASINI BİLMEZSEN DİKEN OLUR.”

“SEVMEK KARŞILIĞINDA SEVİLMEME RİSKİNİ GÖZE ALMAKTIR.”

“GÜNEŞ IŞIK VE SICAĞINDAN YARAR SAĞLAMAK İÇİN KENDİSİNE YALVARILMASINI BEKLEMEZ.SEN DE GÜNEŞ GİBİ OL, BEKLENEN İYİLİĞİ SENDEN İSTENİLMEDEN YAP.”

“HAKLARI VE ZEVKLERİ ELLERİNDEN ALINAN GENÇLER, ONLARIN YERİNE DAHA GİZLİ VE TEHLİKELİ OLANLARI KOYARLAR.”

“FELAKETİ BEKLEYEREK ENDİŞELENMEK, FELAKETİ YAŞAMAKTAN DAHA KÖTÜDÜR.”

“DÜŞÜNCELER ZORLA, TOP VE TÜFEKLE ASLA ÖLDÜRÜLEMEZ.”

“AKILLILAR İSTEDİĞİ ŞEYİ, AKILSIZLAR BAŞKALARININ İSTEDİĞİNİ ÖĞRENİR.”

“BİR İNSANIN YAŞAMINDAN DAHA DEĞERLİ BİR ŞEY İYOKSA, O İNSANIN YAŞAMININ DA BİR DEĞERİ YOKTUR.”

“BAZEN KALP GÖZE GÖRÜNMEYENİ GÖRÜR.”

“İSTEMEK YETMEZ, AMACIMIZA ULAŞMAK İÇİN ŞİDDETLE ARZULAMAMIZ GEREKİR.”

“YAŞAM YOKUŞUNU TIRMANIRKEN RASTLADIĞIMIZ KİŞİLERE İYİ DAVRANALIM.ÇÜNKÜ İNİŞTE YİNE ONLARA RASTLAYACAĞIZ.”

 

  DOSTLUK NEDİR DOSTLARA ÖZEL

 

 

Herhalde bir gösteriş, birine, aynı cinse,

Kadınsan erkeğe, erkeksen kadına karşı kendini beğendirme çabası,bir moda,bir gelgeç ruh hali değil...

 

Sempati.. İlgi.. Bağlılık.. Yüceltme.. Taçlandırma...Sorumluluk duyma..

 

Yürekten algılama. Bakışlarla anlaşma.

 

             Ses tonuyla destek verme. Kesintisiz ilişki..

 

 

Kayıp olmaz, yitmez.

Yoktan var olmaz bir duygu.

 

 

Bunların hepsi bir araya gelip, zaman içinde gıdım gıdım birikerek dostluğun çimentosunu oluşturuyor.

 

Gazetelerde okuyoruz. TV'lerde seyrediyoruz.

 

Sağda, solda konuşmalarda adı geçiyor:

 

Güzel yemek yeme dostu..

           Edebiyat dostu.

           Türk Sanat Müziği dostu.                               

           Çocukların dostu..

           Halkın dostu..                                       

           Dostluklar nasıl oluşuyor Unuttuk..

 

                 Bu hızlı kent hayatı dostluk 

                 duygusunu,aklımızdan aldı..

 

                    Yüreğimizden çaldı.

 

Nasrettin Hoca bir Cuma günü camide cemaate

namaz kıldırmak üzere ezan okunsun diye bekliyormuş.

Bir adam gelmiş.

 

"Hocam" demiş! "Eşeğimi yitirdim..." Hoca da adama;

"Şu namazı kıldıralım, senin eşeğin çaresine bakarız" demiş.

 

Hoca namazı kıldırmış,vaazını vermiş ve cemaate dönmüş:

"İçinizde hiçbir dostuyla bir bardak çay içip saatlerce

konuşmamış, dostuyla sekiz saatlik yürüyüşe çıkıp hiç

    konuşmadığı halde sıkılmadan yürüyüşünü tamamlamamış ve

      komşunun kızına kem gözle baktı diye dost bildiği    

          arkadaşını arkadaşlıktan silmiş biri var mı?" diye   

            sormuş.Arka sıralarda saf tutmus, sümsük tipli biri 

               parmağını kaldırıp,

                 "Ben varım Hocam." demiş. Hoca eşeğini yitiren 

                    adama dönmüş,

 

               "Al bu adamı git, bundan büyük eşek olur mu?

                     Yitirdiğin eşeğin yerine kullanırsın" demiş.

Dostun yoksa... Eşekten farkın ne?

 

Olumsuz düşünür Sokrates'e öğrencileri

sormuş: Dostluk nedir?

 

Sokrates de onlara şu yanıtı vermiş;

 

        "Çocukluğumdan beri arzuladığım bir    

         şey vardır.

              Kimi insan atları olsun ister...

              Kimi insan köpekleri.

              Kimisi altını, kimisi de şanı, şerefi; 

 

            Bense bir dostum olsun isterim..."

 

. İnsan biriktiren yaratık...

Şan, şöhret biriktiriyor...

Süper zenginse boğazda villa biriktiriyor.

Tablo biriktiriyor.

 

Repoda para kasalarda naftalin kokulu döviz, antika biriktiriyor.Gençse plak, kaset, cd biriktiriyor. Yorgun bir ihtiyarsa namaz

niyaz biriktiriyor.

 

           Bazıları da Kuledibi'nde Çukurcuma'ya,                              

            Üsküdar'da Eskiciler Çarşısı'na, Unkapanı'nda 

             Horhor'a gidip; antika lambalar,cam şişeler,

               eski koltuklar, tesbihler, tombaklar

                 biriktiriyor.Alimse kitap biriktiriyor.             

               Cahilse kin biriktiriyor.

 

Dost biriktirmeyi içimizde

kaç kişi deniyor?

 

Evet, kabul ediyorum,insan birçok kişiyle

beraber mükemmel dost olamaz,

tıpkı aynı zamanda birçok kişiye aşık

olamayacağı gibi...

 

               Fakat cinnete düştük.

           Dost biriktirmeyi unuttuk.

           İyi halt ettik.

SEVGİLİ DOSTLARIM:

NAZİK OLMAK İÇİN,

BİR GÜLÜMSEME BEKLEMEYİN.

SEVMEK İÇİN SEVİLMEYİ BEKLEMEYİN.

SEVMEK İÇİN SEVİLMEYİ BEKLEMEYİN.

BİR ARKADAŞIN

DEĞERİNİ ANLAMAK İÇİN,
YALNIZ KALMAYI BEKLEMEYİN.

ÇALIŞMAYA BAŞLAMAK İÇİN,
EN İYİ İŞİ BEKLEMEYİN.

ÖĞÜTLERİ HATIRLAMAK İÇİN,
DÜŞMEYİ BEKLEMEYİN.

DUA'YA İNANMAK İÇİN,
ACILARI BEKLEMEYİN.

YARDIM EDEBİLMEK İÇİN,
ZAMANINIZ OLMASINI BEKLEMEYİN.

ÖZÜR DİLEMEK İÇİN,
DİĞERİNİN ACI ÇEKMESİNİ

 BEKLEMEYİN.

NE DE BARIŞMAK İÇİN,

AYRILIĞI BEKLEMEYİN,

ÇÜNKÜ;

 NE KADAR ZAMANINIZ   

   VAR BİLMİYORSUNUZ...

İSRAFİL GÜNEŞ DOSTLARIM SİZLERİ SEVİYORUM

ANNE

Doğacak bebek doğumdan bir gün önce Allah ile görüşür :

“Allah’ım dünyaya gideceğim ve orada ne yapacağımı bilmiyorum.”

* Ben senin için bir melek yarattım ve o seninle ilgilenecek.

 

 

 

 

“Allah’ım onların dilini bilmiyorum.Onlarla nasıl anlaşacağım, nasıl iletişim kuracağım?”

* Senin için yarattığım melek, sana onların  dilini  öğretecektir.

“Allah’ım duyduğum kadarıyla dünyada çok kötülükler varmış. Onlarla nasıl başa çıkacağımı bilemiyorum.”

* Senin için yarattığım melek, seni canı pahasına kötülüklerden koruyacaktır. Merak etme.

 

 

“Allah’ım sana tekrar nasıl döneceğim?”

* Senin için yarattığım melek , bana nasıl döneceğini sana anlatacaktır.

Derken melekler gelir ve dünyaya gitme zamanının geldiğini söylerler ve çocuğu Allah’ın huzurundan götürürlerken bebek tekrar sorar ;

“Allah’ım benim için yarattığın meleğin adı ne?”

* Adının önemi yok ;

ANNE

 diyeceksin.

ANNE 2

Annemin yalnızca bir gözü vardı. Ondan nefret ederdim… Çünkü bu durum beni utandırıyordu.

Ailemizi geçindirmek için okulda aşçılık yapardı.

İlkokulda iken bir gün annem bana merhaba demeye gelmişti.

Yerin dibine geçmiştim. Bunu bana nasıl yapabilirdi?

Onu görmezden geldim. Ona nefretle baktım ve oradan kaçtım.

Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım dedi ki, “Eeee, senin annenin yalnızca bir gözü var!”

Yerin dibine girmek istedim. Ve de annemin ortadan kaybolmasını istedim.

Bu yüzden o gün onunla karşılaşınca dedim ki, “Beni gülünç duruma düşüreceğine ölsen daha iyi?!!!”

Annem karşılık vermedi.

Dediklerim hakkında bir saniye bile durup düşünmedim çünkü çok kızmıştım.

Onun duyguları beni ilgilendirmiyordu.

Onu evde istemiyordum..

Çok çalıştım ve Singapur’a okumaya gittim.

Sonra evlendim. Kendi evimi aldım. Çocuklarım oldu ve hayatımdan memnundum.

Bir gün annem beni ziyarete gelmişti. Kaç yıldır beni görmemiş ve torunlarını tanımamıştı.

Kapıya gelince çocuklarım ona güldüler.

Ona “Evime gelip çocuklarımı nasıl korkutabilirsin!

HEMEN BURADAN GİT!”

diye bağırdım.

Buna annemin sessizce “Kusura bakmayın. Yanlış adrese geldim galiba” dedi ve gözden kayboldu.

Bir gün mezunlar toplantısı için okuldan bir mektup aldım.

Karıma “iş seyahatine gidiyorum” diye bahane uydurdum.

Mezunlar toplantısından sonra sırf meraktan eski eve gittim!!!.

Komşularım, annemin öldüğünü söylediler.

Hiç üzülmemiştim.

Bana verilsin diye annemin bıraktığı bir mektup verdiler.

“En sevgili oğlum, her zaman seni düşünüyorum…

Singapur’a gelip çocuklarını korkuttuğum için üzgünüm.

Mezunlar gününe geleceksin diye çok sevinmiştim.

Ama seni görmek için yataktan kalkabilir miyim bilemiyorum.

Sen büyürken sürekli bir utanç kaynağı olduğum için üzgünüm.

Biliyor musun… sen çok küçükken bir kaza geçirmiştim ve gözünü kaybetmiştin.

Anne olarak senin tek bir gözle büyüme dayanamazdım.

Bu yüzden sana kendi gözümü verdim…

O gözle benim yerime görüyor diye seninle o kadar gurur duyuyordum ki.

Bütün sevgimle…..

Annen…

Annenin çocuğuna sevgisi böyle olursa Allah’ın (c.c.) kullarına sevgisini, rahmetini siz hesaplayın.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyumuştur ki,

“Allah (c.c.)’ın yüz bölümlük rahmeti vardır. Yalnızca bir bölümünü yarattıkları arasında dağıtmıştır. Bu rahmet sayesinde vahşi hayvanlar yavrularını korurlar ve birbirleriyle geçinirler. Diğer 99 kısım rahmetini Allah (c.c.) kullarına rahmet eder.”

D O S T

Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile seni sevmeli...

Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı....

Sarılınacak biri olmadığın zamanlarda bile sana sarılmalı...

Dost dediğin,fanatik olmalı, bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli,

Güzel haberler aldığında seninle sevinmeli ve ağladığında, seninle ağlamalı....

Ama hepsinden daha çok, Dost matematiksel olmalı,

Sevinci çarpmalı...
Üzüntüyü bölmeli...
Geçmişi çıkarmalı...
Yarını toplamalı....

Kalbinin derinliklerinde ihtiyacı hesaplamalı ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı...

İşi bitince seni bir tarafa atmamalı.....

MEVLANA

 

 İNDİRİM

 

AYAKKABICI,

yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken,

 sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi.

Okullar kapanmak üzere olduğundan,

spor ayakkabılara rağbet fazlaydı.

Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama,

küçük bir dükkan için yeterliydi.

Onların en güzelini

 ön tarafa koyunca,

 çocuk vitrine doğru

 biraz daha yaklaştı.

Fakat bir koltuk değneği

 kullanmaktaydı.

Hem de güçlükle..

Adam ona bir kez daha göz attı.

Üstündeki pantolonun sol kısmı,

Dizinin alt kısmından sonra boştu.

Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu.

? Küçükk!.

diye seslendi.

Ayakkabı almayı düşündün mü?

Bu seneki modeller bir harika!.

Çocuk, ona dönerek:
? Gerçekten çok güzeller!

diye tebessüm etti.

Ama benim bir bacağım
doğuştan eksik.

? Bence önemli değil!.

diye, atıldı adam.

Bu dünyada her şeyiyle tam
insan yok ki!.

Kiminin eli eksik,

kiminin de bacağı.

Kiminin de aklı ya da
imânı.

Küçük çocuk,

bir şey söylemiyordu.

Adam ise konuşmayı sürdürdü:

Keşke imanımız eksik olacağına,

ayaklarımız eksik olsa idi.

Çocuğun kafası iyice karışmıştı.

Bu sefer adama doğru yaklaşıp:
? Anlayamadım!. dedi.

Neden öyle olsun ki?

? Çok basit!. dedi, adam.

Eğer imanımız yoksa,

cennete giremeyiz.

Ama ayaklar yoksa,

problem değil.

Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak.
Hatta sakat insanlar,

sağlamlara oranla,

daha fazla mükafat görecekler...

Küçük çocuk,

bir kez daha tebessüm etti.

O güne kadar çektiği acılar,
hafiflemiş gibiydi.

Adam, vitrine işaret ederek:
? Baktığın ayakkabı,

sana yakışır!.dedi.

Denemek ister misin?

Çocuk, başını yanlara sallayıp:

Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi.

Almam mümkün değil ki!.

? İndirim sezonunu,

senin için biraz öne alırım!.

dedi adam.

Bu durumda 20 liraya düşer.

Zaten sen bir tekini alacaksın,

o da 10 lira eder.

Çocuk biraz düşünüp:
? Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!.

dedi.

Onu kim alacak ki?

? Amma yaptın ha!.

diye güldü adam.

Onu da, sağ ayağı eksik olan bir
çocuğa satarım.

Küçük çocuğun aklı,

bu sözlere yatmıştı.

Adam, devam ederek:

Üstelik de öğrencisin değil mi?

diye sordu.
? İkiye gidiyorum!.

diye atıldı çocuk.

Üçe geçtim sayılır.

? Tamam işte!.

dedi adam.

5 Lira da öğrenci indirimi yapsak,

geri kalır 5 lira.

O da zaten pazarlık payı olur.

Bu durumda ayakkabı senindir,
sattım gitti!.

Ayakkabıcı,

çocuğun şaşkın bakışları

arasında dükkana girdi.

İçerdeki raflar,

onun beğendiği modelin

 aynısıyla doluydu.

Ama adam,

vitrinde olanı çıkarttı.

Bir tabure alıp döndükten sonra,

çocuğu oturtup yeni ayakkabısını
giydirdi.

Ve çıkarttığı eskiyi göstererek
? Benim satış işlemim bitti!. dedi.

Sen de bana, bunu satsan memnun
olurum.

? Şaka mı yapıyorsunuz?

diye kekeledi çocuk.

Onun tabanı delinmek üzere.
Eski bir ayakkabı,

para eder mi?

Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş..

dedi, adam. Antika eşyalardan
haberin yok her halde.

Bir antika ne kadar eski ise,

o kadar para tutar.

Bu yüzden ayakkabın,

bence en az 30- 40 lira eder.

Küçük çocuk,

art arda yaşadığı şokları,

üzerinden atabilmiş değildi.

Mutlaka bir rüyada olmalıydı.

Hem de hayatındaki en güzel rüya.

Adamın, heyecandan terleyen

avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz
gezdirdikten sonra,

10 liralık banknotu geri vererek:
? Bana göre 20 lira yeterli.. dedi.

İndirim mevsimini başlattınız ya!..

Adam onu kıramayıp parayı aldı.

Ve bu arada yanağına bir öpücük
kondurdu.

Her nedense içi içine sığmıyordu.

Eğer bütün mallarını bir günde satsa,
böyle bir mutluluğu bulamazdı.

Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu.

Sanki koltuk değneğine ihtiyaç
duymuyordu.

Sımsıcak bir tebessümle

teşekkür edip:

Babam haklıymış!. dedi.

?Sakat olduğum için,

üzülmeme hiç gerek yok!.?
demişti.

EVE GEÇ DÖNME İZİN TALEP FORMU

İzin Başvurusunda bulunan/koca/sevgili/erkek arkadaş adı:       ………………………………….

Aşağıda belirtilen periyodda hayatımın en yüksek mertebesinde ilelebet yer alacak olan kadından izin rica ediyorum:

TARİH: ../../…………AYRILIŞ SAATİ _ _ . _ _DÖNÜŞ SAATİ: __ . _ _

 

 

İzin isteğimin uygun görülmesi halinde burada resmen yemin billah ediyorum ki; sadece aşağıda belirtilen mekanlarda, belirtilen süre dahilinde bulunacağım. En az bir saatönceden hayatımın en büyük anlam ve önemini taşıyan ve en yüksek mertebede bulunan insanın yazılı veya sözlü izni alınmaksızın aşağıda adı geçmeyen hiç bir dişi ile konuşmak bir yana göz temasında dahi bulunmayacağım. Bir kaç kadeh içtikten sonra cep telefonumu kapatmayacağım ve aşağıda belirtilenden fazla alkol kesinlikle almayacağım. İzin talebim onaylanmış olsa dahi eş/kız arkadaş/nişanlımın müteakip haftalarda bir neden ileri sürmeye gerek olmadan sinirlenip canıma okuma hakkını saklı tuttuğunu da kabul ediyorum. Ben en alt seviyeden bir yaşam formu, hatta besin zincirinin en alt halkasıyım. Bu ilişkide pantolon giyen tarafın kim olduğunu ve bunun ben olmadığımı çok iyi biliyorum. Hayatımın her anını tarafınızdan konan ve istendiğinde, önceden uyarı yapılmaksızın değiştirebileceğiniz kural ve prensipler dahilinde geçireceğime yemin ederim. Bunun sonunda bana pırlanta-çikolata-çiçek gibi şeylere yatıracağım bir hazineye mal olacağını da biliyorum. Kredi kartımı istediğiniz zaman ve yerde kullanma hakkına sahip olduğunuzu söylememe dahi gerek yok. Benim talep ettiğim değil, aşağıda tarafınızdan onaylanan zamanda eve dönmediğim takdirde geceyi, bir parkta, sehrin en rezil serserisi ile aynı bankta geçireceğiminde farkındayım. Eve dönerken hayallerimin ürünü bir şahısla kavga veya ağız dalaşına girmeyeceğim. Gardrop, bulaşık makinası, buzdolabı gibi seylerin içine işenmemesi gerektiğini de öğrenmiş bulunuyorum. En bilinçli halimle (ki bu halim bile ilişkimizin en yüce olan tarafındaki ile karşılaştırılamaz) yemin ederim ki burada yazdıklarım doğrudur.

 

İZİN TALEBİ

ONAYLANMIŞTIR      X       REDDEDİLMİŞTİR

                    

Benim koyduğum şartlar ve nihai karar tartışmaya ve her türlü yoruma kapalıdır.

Erkek Arkadaşım/Kocam/Nişanlım aşağıda belirtilen zamanda izinlidir

TARİH: . . / . . / 200.          AYRILIŞ TARİHİ: . . / . . / 200.     DÖNÜŞ SAATİ: ………..

İzin verilen alkol miktarı (tek)                             …………………………..

İzin verilen Mekanlar                                           Kadın olmayan heryer                     

 

Karşılaşılabilecek Dişiler                                    Anne yaşında ve katogorisinde sadece bir kişi

MÜHÜR


 

Lütfen
Bu iletiyi okuyun
 
Bir zamanlar oldukça kırıcı karaktere sahip bir çocuk vardı. Bir gün babası çocuğa bir çuval dolusu çivi vererek, her sinirlendiğinde ya da birisiyle münakaşa etmek durumuna geldiğinde pahçe çitine bir çivi çakmasını söyledi.
 
Birinci gün çocuk bahçe çitine tam 37 çivi çaktı.
 İlerleyen haftalar içinde çocuk, kendisini kontrol etmeyi öğrenmeye başladı ve bahçe çitine çaktığı çivi sayısı hergün azalmaya başladı. Sonunda çocuk, her sinirlendiğinde bahçe çitine çivi çakmanın onu rahatlattığını ve kendisini kontrol etmesini kolaylaştırdığını farketti
 
Ve nihayet çocuğun bahçe kapısına çivi çakmaya ihtiyaç duymadığı gün geldi.
Hemen babasına gitti ve bugün bahçe kapısına hiç çivi çakmadığını söyledi.
 
Babası ona bu kez de, pahçe kapısına çakığı çivilerden her gün bir tanesini sökmesini söyledi.  Çocuk sevincini ve kızgınlığını kontrol etmeyi başarmıştı..
Uzun günler sonra çocuk babasına gelerek pahçe kapısındaki tüm çivileri söktüğünü söyledi.
 
Babası oğlunu bahçe kapısının önüne götürüp dedi ki:
« Oğlum, sen iyi bir iş başardın. Ama bir de şu kapıda pıraktığın deliklere bak. »
 
Bu kapı artık asla eskisi gibi olamayacak.
Birisiyle kavga ettiğin ya da kalbini kırdığın zaman, o kişide tıpkı bu delikler gibi bir yara açmış olursun.
 
Birisini kırabilir ve sonra da özür dileyebilirsin.
Fakat o yara her zaman kalacaktır.  
Defalarca özür dilesende o yara kalıcıdır.
Birisini kelimelerle yaralamak, o kişiyi fiziksel olarak yaralamak kadar kötüdür.
 
Dostlar ender bulunan mücevherlerdir. Onlar seni mutlu eder ve destek olur.
İhtiyacın olduğunda seni dinlemeye hazırdırlar.
Her zaman arkandadırlar ve yürekleri sana açıktır.
Dostlarına onları ne kadar sevdiğini göstermelisin.  
 
BU İLETİYİ TÜM DOSTLARINIZA GÖNDERİN.
HATTA SİZE GÖNDEREN DOSTUNUZA BİLE GÖNDERİN.
 
EĞER BU İLETİ GÖNDERDİĞİNİZ DOSTLARINIZDAN SİZE DE GERİ DÖNMÜŞSE
BUNUN ANLAMI
GERÇEK DOTLARINIZ VAR DEMEKTİR.
 
Son bir şey:
« Dostluğun en iyi yanı, sırlarınızı açabileceğiniz birisi olmasıdır. »
(İSRAFİL GÜNEŞ)
 

ŞİİR

Seni arıyorum

Gecenin bir yarısı

Ve sahil kapkaranlık

Aynı benim içim gibi

Ama bir sigara ateşi

Aydınlatıyor sahili

Tıpkı senin içimi

Aydınlattığın gibi

Hissedince sana

Vurulduğumu baharda

Kuş olup uçasım gelir

Bakınca o güzel gözlerine

Hasreti bir anda silerim

Gelirim ama ne çare bir tanem

Ne kuş olup uçabilirim

Ne de hasreti silebilirim

Ama inan bana birtanem

Seni bir ömür boyu sevebilirim

                       Canan güneş.

T.C. BAKANLAR KURULU ONAYLI AF YASASI

04 Mayıs 2007 Tarih ve 1907 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 1907 sayılı Resmi

Gazete Yayınlamak üzere küçülmüş büyük GALATASARAY tarafına son

Defa olmak üzere PİŞMANLIK YASASI çıkarılmış ve FENERBAHÇELİ olabilme

İmkânı tanınmıştır…

 

Başvuruların dönme sayılmayıp öz be öz FENERBAHÇELİ sayılmaları için son

Başvuru tarihi 07.07.2008 Tarihli olup aşağıdaki şartları yerine getirmeleri ve mesaj

Bitimine kadar en yakın FENERBAHÇELİYE müracaatları halinde durumları

Değerlendirilmeye alınacaktır. Mağdur GALATASARAYLILARIN pişmanlık

Yasasından faydalana bilmeleri için gereken şartlar aşağıda sıralanmıştır.

 

1-İki adet nüfus cüzdanı fotokopisi.

2-Bir adet ikametgâh senedi.

3-Fenerbahçe forması ile çekilmiş bir fotoğraf.

4-Savcılıktan alınmış holigan olmadığını dair sabıka kaydı.

5- Fenerbahçe türbününden 1 adet kefil.

6-Evin en görünür yerine Fenerbahçe’nin 120*90 adabında dev bayrağın asılması.

7- Fenerbahçe marşın ezberlenmesi.

8- GALATASARAY taraftarlarından arınmak için tövbe istihbar çekilecek. Arınmak için 1907 kere şükür edilecek.

Şükrü Saraç oğluna gidip bütün maçları izlediği Fenerbahçeliler tarafından tasdik edilecek.

9-ardından şeytan taşlamaya Ali Sami yene gidilecek. Son olarak bir şahitle meşhur moda hamamında kırk tas su dökülüp tövbeler okunacak. Ve GALATASARAY pisiğinden arınılacak.

Ve bu olay şahit olan kişiyle beraber FENERBAHÇE forması giydirilecek. Birlikte başvuru

Yapılacak.

 

Kurtuluşa ermek isteyen tüm Galatasaray taraftarlara duyurulur.

NOT: Lütfen pişmanlık yasasından faydalanmak isteyenlerin önünü kesmemek ve

Onların iyiliği için bu belgeyi çoğaltarak çevremizdeki zavallı

 

                                                                                                                           

                                                                                 GALATASARAYLILARA iletin…

Saygılılarımızla

 

Şerefli FENERBAHÇE Taraftarları…

SİGARANIN YARARLARI 

 

 

          Sigara  içeni  köpek  ısırmaz,  çünkü  yanında  sürekli  baston  taşır.

          Sigara  içenin  evine  hırsız  girmez,  çünkü sabaha  kadar  öksürür.

          Sigara  içen  yaşlanmaz,  çünkü  genç yaşta  ölür.

          Sigara  içen  alçak  gönüllüdür, çünkü  herkesten kolayca  ateş  zehir  ister.

          Sigara  içen  bonkördür, çünkü  zehiri herkese  ikram  etmekten kaçınmaz.

 

YARARLARI BİLE VARDIR!

HATTA DEKORATİF AMAÇLIDA KULLANABİLİRSİNİZ!

BÖREĞİDE GÜZEL OLUR

BAZILARININSA TEK DOSTUDUR!

 

BAZILARININSA TEK DOSTUDUR!

 

          “Eğer sigarayı bırakırsan daha iyi tat alırsın”

          Belki olabilir. Ama ben gene de tat alabiliyorum. Ayrıca lokantalarda her tabaktan sonra sigara içenlere bakılırsa tek tat alabilen ben değilim.

          “Sabah kalkar kalkmaz sigara içme”

          İyi de niye? En güzel sigara ilk sigaradır. İçmezsem uyanamıyorum.

          “Sigara çok pahalı, parayı ona vereceğine biriktirsene”

          Hayatta bir bu zevkim var? Başka ne yapıyorum ki? Bana zevk veren bir şeye niye para harcamayacakmışım?

 

TABİ BUNLARIDA...

 

          “Sigara sağlığın için çok zararlı”

          Ben o kadar uzun zamandır içmiyorum ki, risk yaşlanınca çıkar ortaya. Ayrıca sağlığa zararlı bir sürü şey var. Hayat nasıl olsa bitecek.

          “Çok kötü bir alışkanlık”

          Sigara içmeyen birine öyle geliyor olabilir. Ama bana göre çok güzel bir alışkanlık.

          “Çok fazla sigara içiyorsun”

          Ne var yani? Bir sürü aşırı yemek yiyen, çok fazla alkol alan ya da çok konuşan insan var. Ben onlara bir şey diyor muyum?

 

SİGARA...

 

SİGARANIN İÇİ...

 

          Polonyum - 210 (kanserojen),

          Radon (radyosyon),

          Metan ol (füze yakıtı),

          Tolu en (tiner),

          Kadmiyum (akü metali),

          Bütan (tüp gaz),

          DDT (böcek öldürücü),

          Hidrojen Siyanür (gaz odaları zehiri),

          Aseton (oje sökücü),

          Naftalin (güve kovucu),

          Hidrojen Siyanür (gaz odaları zehiri),

          Arsenik (fare zehiri),

          Amonyak (tuvalet temizleyicisi) ,

          Karbon (Eksoz Monoksit gazı),

          Nikotin ve 3.885 toksik madde

 

SİGARADAN İÇERİ...

 

SİGARA İÇENİN...

SİGARANIN BAZI ZARARLARI

          Artık herkes sigaranın ne kadar ne kadar zararlı olduğunu biliyor. Tütünün kanserojen olduğunu duymayan, bilmeyen kalmadı. Ancak, sigaranın zararları bununla bitmiyor, her türlü kalp ve akciğer hastalığına yol açıyor, damar tıkanıklığı felce kadar götürebiliyor

SİGARA

2 adet sigarada bulunan zararlı maddeler, bir kişinin damarına zerk edilse, birkaç dakikada ölüm vaki olur.

ÜLKEMİZ

          İsrafta BİRİNCİ,

          Kumarda İKİNCİ,

          Alkolde ÜÇÜNCÜ,

          Sigarada DÖRDÜNCÜ durumdadır.

          1992 yılında ABD'de sigaradan 440 bin insan ölmüştür.

          Yine ABD'de pasif içicilerden 53 bin kişi ölmüştür.

          Ülkemizde toplam 22 milyon sigara içen insan mevcuttur.

ÜLKEMİZDE

          Kişi basına 2 kg.(100 paket) sigara düşmektedir.

          Yine ülkemizde "WHO"nun verilerine göre, sigaradan ölüm, yılda 160 bin dolayındadır.

          Ayrıca, çoğu çocuk ve bebek olmak üzere 40 bin de pasif içici (duman altı) ölümü söz konusudur.

          Ülkemiz Dünya tüketiminde Brezilya, Güney Kore ve Hindistan'dan sonra 4'üncüdür.

          Dünya genelinde 1 kg. olan tüketim ortalamasına oranla, kişi basına 2 kg. düsen ülkemiz, bu çizginin hayli üzerindedir.

ÜLKEMİZDE TÜKETİM

 

          1993 yılında yıllık tüketim 4.7 milyar paket / 22 Trilyon TL

 

          1994 yılında yıllık tüketim 5.4 milyar paket / 61 Trilyon TL

 

          1995 yılında yıllık tüketim 5.7 milyar paket / 95 Trilyon TL

SİGARA VE TERCİH...

          Hayatınız boyunca pek çok problemle karşılaştınız ve bunları kendi iradenizle çözdünüz.

          Her gün pek çok şeye göğüs geriyorsunuz ve başarıyorsunuz.

          Kendi kararlarınızı kendiniz veriyorsunuz, amaçlarınızı kendiniz belirliyorsunuz. Sigaraya da kendiniz başladınız, unuttunuz mu?

          Sizin zayıf karakterli bir insan değilsiniz. Eğer öyle olsaydı, geçmişteki pek çok olaya dayanamazdınız. Sigarayı da işte böyle bırakabilirsiniz.

          Hayatınız boyunca pek çok insana yardım ettiniz, destek oldunuz. Arkadaşlarınız hep size güvendi. Siz sorumluluk sahibi bir insansınız.

          Sigara içmek yada içememek tamamen sizin kendi seçiminiz. Eğer gerçekten istemiyorsanız, başaramazsınız.

          İlk seferde başaramadınız diyelim, ne olacak, bir daha denersiniz.

KENDİNİZİ VE SİZİNLE AYNI DÜNYAYI PAYLAŞANLARI SEVİN...

HARiKA BiR YAZI...iBRET ALIN...

ARADA BİR ÇOK BUNALDIĞINIZDA OKUYUN..

Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm vardı...

Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak için tavsiye edilen bir metod vardı içinde..

Deniyordu ki; "arada bir, çok bunaldığınızda,hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün"...

Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım...

Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye bekliyordum...

 

Ama " kendi ölümümüzü ve cenazemizi " düşünmemiz tavsiye
 ediliyordu...

Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an...

    Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim...

Diyordu ki; " bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi, dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız...

Özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini, onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın...

O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün...

Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin...

Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların 

yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç

çaresizliğini yaşayın...

Bırakın canınız yansın,

bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz...

Orada, o musalla taşında düşünün kendinizi...

Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini...

Akıllarından ve yüreklerinden geçen

Cümleleri hayal edin...

Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp  aynen düşünmeye başladım...

Eşimi, oğlumu, annemi, babamı, kardeşlerimi ve diğer tüm
çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine...

Birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini...

Görüyordum işte "babaaaa..." diye ağlayan biricik oğlumu...

Eşim kucağında "ağlayan emanetimle" ayakta durmaya çalışıyordu per perişan...

Koca çınar babacığım, belli belirsiz dualar okuyordu,

    O gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla...

Annem, ciğerinden bir parça canlı canlı koparılmış gibi

Hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını...

Kardeşlerim, akrabalarım

"çok erken gitti, doyamadı oğluna.." diyordu acıyan ses tonlarıyla...

Ve dostlarım... Onlar da şaşkındı...

Bazısı "daha dün birlikteydik, nasıl olur.."  diyordu...

Bunları seyredip onlara "hayır ölmedim, buradayım."

Demek istedim hayal olduğunu unutup...

Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını
okumadan  kitabın...

Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını
Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide...

 

Belki de hiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir farkında lığı göstermek istemişti yazar...

Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı, ne de isteğim...

Almam gereken dersi ve mesajı almıştım...

Şimdi ne kitabın adını ne de yazarı hatırlamıyorum...

Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum...

Bu olayda tek farkındalık da yok üstelik...

Biraz kendime geldikten sonra devam ettim

hayatımın en zor hayaline...

Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde

  neler söyleyecekleri vardı..

Onlarda bıraktığım izleri,

Yaşananları ve yaşanamayanları elden geçirerek

Ben konuşturacaktım hayalimde...

Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında...

İçlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak...

Yaşarken neler yazmıştım, ölümümle neler okuyacaktım...

Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi, deşifre etmem gereken metin...

Canım oğlumun söyleyecek çok şeyi yoktu...

Özleyecekti, yokluğumu hissedecekti.

Ağlayacaktı aklına geldikçe...

Belki ölümün ne anlama geldiğini hissedecek yaşa gelinceye kadar                 

   Sıradan bir üzüntünün ötesine geçmeyecekti duyguları...

Ama hayal bu ya, 18–20 yaşına getirdim 2 saniyede oğlumu...

"hayal - meyal hatırlıyorum be baba seni...

Keşke şimdi yaşıyor olsaydın da erkek erkeğe sohbet etseydik seninle...

Bak mezuniyet törenimde de babasızdım...

Bak mezuniyet törenimde de babasızdım...

Diyecek canı yanarak bir köşede...

Sevgili eşim... Benim muhteşem hatunum...

Nasıl dayanır bensizliğe?

O ki, benim için her şeyini feda edip koşmuştu bana...

Hayatının tek adamı şimdi toprak olacaktı...

Bir daha " Seni seviyorum " diyemeyecekti...

   Bir daha hevesle açamayacaktı çalan kapıyı...

   Ve her gelen gece bensizliğini haykıracaktı yüzüne...

        Her sabah da bensiz başlayacaktı koca gün...

Tek cümlesi takıldı o an içime;

 

" Oyunbozanlık yaptın be böceğim, hani beraber ölecektik ?"

Babam-annem, o bugüne kadar evlat olarak

Mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla

Kahrolduğum güzel insanlar...

Helaldi şüphesiz hakları...

Bilerek hiç kırmamıştım onları...

 

Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü işte önlerinde ve dualarına muhtaçtım....

Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı ki evladının cenazesinde bulunmak...

Herhalde insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir

   Anlardan olsa gerek...

Diğerlerine geçmiyorum...

Düşünün, bir gün bir mail ulaşıyor mail-boxınıza "ölmüş“ diye...

Sizler kim bilir neler düşünür ve yazardınız...

Eşim şu an yanımda ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi...

Oysaki yazarın amacı "Yaşamanın ve hala nefes  alıyor almanın kıymetini" göstermekti...

Benim de öyle...

Lafı çok uzattım farkındayım...

  Ama  dediğimiz çözümü zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek    

  Kadar girintili çıkıntılı...

Ben o gün kurduğum o hayalle,                                      canımın tüm yanmasına rağmen

YENİDEN DOĞDUM...

 Bilgisayar diliyle "format attım hayatıma"...

Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes
alıyor olduğum için şükrettim...

Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş,
oyun perde demişti...

Peki ya hayal değil de, gerçek olsaydı ve perde bir  daha açılmamak üzere kapansaydı...

İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı...

Belki gerildiniz, kötü oldunuz ama devamını
getirirseniz buna değer bence...

Ben bu akşam melankoliğim ve biraz abartmış olabilirim...

Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki...

Bence bu yazıyı sadece okuyarak bırakmayın...

LÜTFEN ARADA BİR, 

BURADAN ALDIKLARINIZI TARTIN,

DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇİRİN...

Ölümün kime ve ne zaman geleceğini

Yüce Allah' tan başka bilen yok...

İşte bu yüzden hazır yaşıyorken ve

nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın,

ertelemeyin..

 

 

 

DİKKAT

Öfkeyi önlemenin yolu kendini bilmektir.

Önemli işleri acil olmadan şimdi yap.

Hata yaptığınızda onlar kızacağınıza yaptığınız hatalardan Ders çıkarın.

Eşleştirmeyin, şikâyet etmeyin, ayıplamayın çünkü bunlar sizi kızdıracaktır.

Hayır demeyi öğrenin.

Sevdiğiniz bir iş seçin, böylece içinizde tek bir kötü gününüz olmayacak.

Problemlerin çoğu fikir yoksunluğundan kaynakların düşünmeye devam et, ön görüde bulun

Yap veya yaptır ikincisi en iyisi olsa bile… Kıza saksın.

 Her 1 saatin 5 dakikasını düşüncelerini ve masanı düzenlemeye ayır!

Değiştiremeyeceğini kabul et kabul edemeyeceklerini değiştir.

Sizi kızdıracak hataları önlemek için aptalca bile olsa sor!

Başkalarının kızgınlığını azaltmak için doğru zamanda özür dile

Kızgın olduğun her 10 dakika mutluluğundan giden 600 saniye demektir!

Ufak bir kalem iyi bir hafızadan bile iyidir.
Kızgınlığı azaltmak için bunu kullan!

Sen izin vermezsen hiç kimse seni kızdıramaz

Asla kaybedecek bir şeyi olmayan birisine kızma!

Zayıf yönetimlerde en yaygın görülen meslek hastalığı dinlememektir.         Sonuç, kızgınlık!

Kızgınken kesinlikle hiç bir şeye yanıt vermeyin.

Hiç kimse seni senden daha fazla ayıplayamaz!
Öyleyse neden bu kızgınlık!

Çözülmemiş bir konuyla asla yatağa gitmeyin!

Beklenti hayal kırıklığını besler, hayal kırıklığı kızgınlığı...

ÇALIŞMAK kızgınlığın en iyi ilacıdır. 
Kızgınlığını yenemeyen tez gider
J

Çocuğunun ve çalışanın yanlışlarını yakalamaya çalışma. Bu seni kızdırır.
Onları doğru yaparken yakala!

Bir şeylerin yapılması istiyorsan, insanların onları yapmayı unutmalarını önleyecek yaratıcı yollar kullan! Bu kızgınlığını azaltacaktır.

Çoğu insan duyduğunun sadece %20’sini hatırlar !
Kızgınlığını azaltmak için bu gerçeği kabullen!

                       SUSUZ EV

~ Bir İbret Tablosu

~Hazırlayan: İsrafil

    İstanbul devamlı

Bir su problemi içerisindedir.

 

Bu problemin çaresi
      asırlar önce

Kanuni zamanında,

Mimar Sinan'ın günlerinde

Konuşulmuş
      ve en büyük çare

Sinan'la bulunmuştur.

 

İstanbul'un o günkü

Nüfusu çoğalınca

            Kanuni Sultan Süleyman,

Sinan'ı huzuruna çağırır,

Der ki:

"Mimarbaşı, halkımız su ihtiyacı içinde.

Bir at yükü suya çok miktar akçe ödüyorlar.

Acaba halkımızın bu su ihtiyacını

Karşılamak için bir şeyler düşünmez misiniz?"

      Mimarbaşı der ki:

"Sultanım siz müsaade buyurun,

Ben İstanbul'un çevresini bir dolaşayım,

Dışarıda mevcut suları İstanbul'a

Getirmenin mümkün olup olmadığını

Bir inceleyeyim ve ondan sonra size

Bir cevap veririm."

Ve Sinan Ağa atına biner,

Yanına yardımcılarını da alır,

Çekmece'den başlayarak kıyıları dolaşır,

Beşiktaş'a kadar İstanbul’un
      kıyılarında, dereleri,

Akan suları tespit eder.

 

Bu suların önü örüldüğü,

Baraj yapıldığı takdirde

Nereye kadar yükselir,

Nereden nereye kemer yapılarak

İstanbul'a getirilebilir, diye,

 

Bunun günlerce hesabını yapar ve

                    Kanuni'nin huzuruna çıkar.  

Sultan sorar:
"Mimarbaşı, İstanbul'a

Su getirmek mümkün müdür?"

Mimarbaşının cevabı:
"Belki sultanım, mümkündür.

Ancak çok ağır bir şartı var."
"Nedir o mimarbaşı?"
"Sultanım, altın dolu keseleri

Uç uca dizmek şartıyla ancak
İstanbul'a su gelebilir.“


Kanuni'nin cevabı şu olur:
"Mimarbaşı sen İstanbul'a su

Getirmenin mümkün olup olmadığını söyle.
Eğer mümkünse ben keseleri

Uç uca değil, yan yana dizmeye razıyım."

Bunun üzerine Mimar Sinan kolları sıvar ve İstanbul'un dışındaki suları

Kâğıthane civarında belli yerlerde toplar,

Oradan da dere içlerine büyük geçitler yaparak

İstanbul'a getirir ve şehrin belli
      meydanlarında umumi çeşmeler

Yaparak suyu akıtır.

 

Bu çeşmelerin tamamı da kırkı bulur.

 Ve Kırk Çeşme suları akmaya başlar.

      O güne gelinceye kadar, musluk gibi bir adet olmadığı için sular boşa akıp gitmektedir.

 

O gün çok pahalıya mal olan suyu artık bostanlara,
      yollara akıtmak istemiyorlar ve ilk defa İstanbul'da lüle dedikleri
      musluğu çeşmelere koyuyorlar.

Su böylesine pahalıya geldiği ve kıymet kazanmaya başladığı için Kanuni bir ferman çıkanr, der ki:

"İstanbul meydanlarındaki umumi çeşmeler halkın malıdır.

Hiç kimse bu çeşmelerden gizlice yeraltından

evine su alamayacaktır."

Bu umumi kaidenin bir istisnasını da koyar Kanuni.

O da özel olarak Sinan'a iletilir.

Denir ki:
"Sen İstanbul'a böylesine güzel bir

çalışma sonunda kırk çeşme sularını getirdin.

Sen evine özel olarak bir lüle su alabilirsin."

Ve Süleymaniye civarındaki meydan çeşmesinden

Sinan'ın evine özel olarak yol yapılarak su akıtılır.

Böylece Mimar Sinan evinde özel
suyu olan tek kişi olur.

Mimar Sinan Şehzadebaşı Camiini, Süleymaniye Camiini ve Edirne'deki
Selimiye Camiini yaptıktan sonra yaşlanır.

 

Devir hep öyle geçmemiştir.

İtibarının yüksekte olduğu devirde,

kendisinin kıymetini
      takdir edenler bir bir

Bu dünyadan göçmüşler.

 

Kanuni vefat etmiş,

Yerine başka padişahlar geçmiştir.

 

Ve Sinan 99 yaşında!

Çevresindeki dostları göçtüğü için de kendisi İstanbul’da adeta yapayalnız kalmış.

Ve artık yeni bir nesil yetişmiştir.

Bir gün Sinan'ın kapısına birisi gelip dayanır. Kapıyı çalar.

 

Sinan bastonuna dayanarak kapıyı açar,

"Buyurun" der.

Gelen meçhul ihsan,

"Ben Topkapı Sarayı postacısıyım.

Sizi divana çağırıyorlar.

Herhalde bir soruşturmaya tabi tutulacaksınız" der.

Sinan Ağa, bu ihtiyar halinde,

Dostlarının tümünün göçüp gittiği,
kendisini eserleri inşaat halindeyken

Görenlerin kalmadığı bu ihtiyar dünyada,

 

"Acaba Topkapı Sarayına niye çağırılıyorum?"

diye bastonuna dayana dayana gider.

Saraya girer, orada bir soruşturma heyeti kurulmuştur:

Kadılar, ulemalar, müftüler, o günün vükelası.

Sinan'a şöyle derler:

 

"Sinan Ağa, hakkında şikâyet var.

Eve su almak yasak olduğu,

Hiç kimse evine
      özel olarak su almasın,

Diye padişah fermanı olduğu halde,

Sizin evinizde özel su varmış."

      "Evet," der,

"Cihan Padişahı bana öyle özel olarak

Müsaade etmişti. İstanbul'a yaptığım,

Su hizmetinden dolayı sadece benim şahsıma su
      müsaade etmişti de almıştım."

"O zaman şu müsaadenizi,

fermam görelim de ses  çıkarmayalım.

Kimseye verilmemesine rağmen,

Sizinki devam etsin."

Sinan'ın cevabı şu:

"Ben o zaman Cihan Padişahından

Ferman istemekten hicap etmiştim.
Fermanım falan yok,

ama su benim evimde akıyor."

Divan müşkül durumda kalır, konuşmalar olur:
      "Sinan büyük hizmetler etmiştir, evinde suyu aksın."

      Oradan başkaları cevap verir:
      "Bu Al-i Osman'a hizmet eden sadece Sinan mı?

Sinan gibi daha nice hizmet edenler vardır.

Ya onların da evine özel su verilsin, ya da
      Sinan'a da bu ayrıcalık tanınmasın."

      Divanda uzun münakaşalar olur,

Son olarak verilen karar şudur:


      "Sinan gibi diğer hizmet edenlerin de

Evine su bağlanamayacağına göre,

 Sinan'a verilen su kesilmeli,

 Fakat şimdiye kadar kullandığı su
      fermansız kullandığı için

Bir cezaya mucip olmamalıdır."

Ve bu karardan sonra Sinan evine gelir.

Üzgün, bezgin, fakat fazla müteessir değil.

 

Çünkü Sinan hizmetini Allah için yapmıştır.
Kendisine bir ayrıcalık tanınsın veya

Özel bir mükâfat verilsin diye değil.

Sinan 100 yaşına girerken hastalanır,

Yatağa düşer.

 

Vefat sırasında bir bezi suya batırıp da

Dudağına çalmak isterlerken bakarlar ki,
evindeki musluktan su akmıyor.

 

İstanbul'a su getiren Sinan,

Susuz evde vefat eder.

Vefat sırasında

Bu olayı başında konuşanlara

 Verdiği cevap enteresandır:

      "Biz hizmetimizi dünyada

Bir bardak suya satacak kadar

Menfaat düşkünü değiliz.

Biz hizmetimizi Allah için yaptık

Ve mükâfatını da
      ahi rette bekliyoruz.

Dünyada evimize su verilmediği için

Müteessir değiliz."


Bu olayın bizlere verdiği mesajlar vardır.

 

Dünyada, şana, şöhrete, dosta, ahbaba, arka olmalara fazla güvenmemeli.

 

Dünya öyle güvenilecek, insanlar öyle bel bağlanacak kadar vefalı değildir.

Şartlar değişir, bugün sırtımız

Çok sağlam yerde olur,

Çok itibarlı insanlarla yakınlığımız olur.

 

Ama yarın bir de bakarız ki,

Dayanacak kimse kalmamış,

Onların hepsi göçüp gitmiştir...

     Hani derler ya:

"Duvara dayanma yıkılır,

İnsana güvenme ölür.“

 

Öyleyse fani şeylere dayanmamalı, fani şeyleri gaye edinmemelidir.

O‘na dayanmalı, O’na güvenmeli ve yaptığımız hizmetleri de
O’nun rızası için yapmalıyız.

İnsan bu tecelli karşısında hayıflanmaktan kurtulamıyor!

"Hey gidi yalan dünya heyy!


İstanbul'u suya kavuşturan KOCA SİNAN susuz evde vefat ediyor."

     
Ruhun şad olsun !..

ALLAHDAN BAŞKA KİMSEYE GÜVENME

 

DERLİYEN: İsrafil güneş

Hazırlayan: Emre Güneş
ÖNEMLİ

Birine

Sevginizin tümünü sunmak, ,

Asla sizi de aynı şekilde

Seveceğinin
garantisi değildir.

Sevgiye, karşılık beklemeyin;

Sadece sevginin karşıdakinin kalbinde büyümesini bekleyin;                              
Fakat olmazsa da, sizin kalbinizde büyüdüğüne emin olun.

Birine çarpılmak için bir an yeterlidir,
Birinden hoşlanmak bir saat ve birini sevmek içinde bir gün yeterlidir,
ama birini

Unutmak ise

Sizi güldüren birini seçin çünkü karanlık bir günü aydınlatan şey
bir gülümsemedir.
Kalbinizi gülümsetebilen birini bulun.

İr ömür sürer.

Hayal etmek istediğiniz şeyi hayal edin,
gitmek istediğiniz yere gidin, olmak istediğiniz kişi olun,
çünkü yasayabileceğiniz tek bir hayatınız var
ve tüm bunları yapabilmek için tek bir şansınız...

Sizi tatlı kılacak kadar yeterli mutluluğunuz olsun,
güçlü kılacak kadar acı deneyiminiz,
insan kılacak kadar üzüntünüz,

Ve sizi mutlu kılmaya yetecek kadar umudunuz olsun.

Daima kendinizi başkalarının ayakkabılarına koyun.

Eğer ayaklarınız acıyorsa,

O kişininkiler de acıyordur.

En parlak gelecek,
unutulmuş bir geçmişin üstünde yükselir,
geçmişinizdeki kalp kırıklarını

Ve hataları silmezseniz hayatın
içinde ilerleme şansınız olamaz...

Mutluluk, ağlayanlar, incinenler, araştırma yapanlar
ve çabalayanlar için vardır,
çünkü böyle insanlar hayatlarına giren her insanın önemini takdir edenlerdir.

Sevgi emektir.

 

Kendinden MUTLU BIR INSAN yaratmak istiyorsan.

1. Hedeflerin olsun ve hiç peşlerini bırakma

2. Yüzünden gülümsemeni eksik etme

3. Mutluluğunu başkalarıyla paylaş

4.İhtiyacı olanlara yardım et

5.İçindeki yaramaz çocuğu kaybetme

6.Senden farklı insanlarla da iyi geçinmeyi bil

7. Espri anlayışını kaybetme

8. Sürprizlere hazırlıklı ol

9. Affetmeyi öğren

10.Az sayıda ama gerçek dostlar edin

11. Ekip çalışmalarında aktif ol

12. Ailenle eğlenmeye zaman ayır

13. Her zaman güvenli ve gururlu ol

14. Senden güçsüzlere hoşgörülü ol

15.Arada bir coşmasını da bil

16. Işlerini aksatma

17. Cesur ol

18.Ve parayı her şeyin üstünde tutma

BİR VARMIŞ…

 Uzun yıllar önce tüm insani duyguların yaşamakta olduğu bir ada varmış:

İyimserlik, üzüntü, bilgi…   

ve diğer duygular gibi

sevgi de.

     Günlerden birgün duygulara adanın batacağı bildirilmiş...  Bunun üzerine herkes gemisini hazırlayıp adayı terketmiş.

   Sadece sevgi son ana kadar beklemek istem.

 

Ada batmadan önce sevgi yardım istemiş...

Yanından lüks bir gemiyle geçmekte olan zenginliğe sormuş...

“Zenginlik beni de götürebilir misin?"

"Yapamam. Gemim altın ve gümüşle dolu. Sana göre yer yok."

Daha sonra şahane bir gemiyle geçmekte olan gurura sormuş, sevgi

“Gurur rica ediyorum, beni de götürür müsün?"

Gurur: " Seni götüremem. Burada her şey hatasız. Gemimi bozabilirsin "      diye cevaplamış.

Sonra yanından geçmekte olan üzüntüye sormuş, sevgi:

"Üzüntü,lütfen beni de götür."

"Oh sevgi" demiş üzüntü,

"O kadar

Üzüntülüyüm ki, yalnız

Kalmalıyım,"

Neşe de yanından geçmiş.

Fakat halindan o kadar memnunmuş ki sevginin kendisine seslendiğini dahi duymamış...

Aniden bir ses:

 "Gel sevgi, seni götüreyim" demiş.

Bu konuşan yaşlı bir zatmış.

Sevgi o kadar mutlu ve müteşekkir kalmış ki,  karaya gelince giden ihtiyara ismini dahi sormayı unutmuş.

Ona ne kadar borçlu olduğunu farkeden sevgi, bilgiye sormuş:

"Bilgi bana kimin yardım ettiğini söyleyebilir misin?"

"Zaman?" diye sormuş sevgi, “Neden zaman bana yardım etti?"

  Bunun üzerine bilgi şöyle demiş:

“Sadece zaman sevginin hayatta ne kadar önemli olduğunu anladığı için!"

Bu sayfayı arkadaşlarına gönder, gönder ki onların
senin için ne kadar önemi var anlasınlar.

Tüm arkadaşlarına gönder. Göndermiş olduklarına da gönder. Sana geri geldiğinde çevrendeki arkadaşların gerçek arkadaş olduklarını anlarsın. 
BİRAZ DİKKAT

 

En güzel gün?

Bugün

En kolay şey?

Hata yapmak

En kolay şey?

Hata yapmak

En büyük hata?

 Yılgınlık

Bütün kötülüklerin kaynağı?

Bencillik

 

En güzel eğlence?

Çalışma

En kötü yenilgi?

Pes etme

En iyi öğretmenler?

Çocuklar

En önde gelen ihtiyaç?

 İletişim

İnsanı en mutlu eden şey?

Başkalarına faydalı olmak

En büyük muamma?

Ölüm

En berbat kusur?

Keyifsizlik, moralsizlik

En tehlikeli kişi?

İkiyüzlü, yalancı kişi

En kötü duygu?

Öfke, hınç

En güzel armağan?

Bağışlama

En elzem gereksinim?

Aile ocağı

En kısa yol?

Emin adım

En hoş duygu?

İç huzuru

En iyi sığınak, korunma?

Tebessüm

En iyi çare?

İyimserlik

Dünyanın en büyük gücü?

Umut

En gerekli kişiler?

Babalar

En yüce duygu?

Sevgi

UNUTMAYALIM Kİ…………

Sevgisiz zeka, bizi küstah yapar.
Sevgisiz adalet, bizi dizginsiz yapar
.
Sevgisiz diplomasi, bizi iki yüzlü yapar
.
Sevgisiz başarı, bizi kibirli yapar
.
Sevgisiz zenginlik, bizi haris yapar
.
Sevgisiz uysallık, bizi hizmetkâr yapar
.
Sevgisiz yoksulluk, bizi mağrur, aksi yapar
.
Sevgisiz güzellik, bizi gülünç yapar
.
Sevgisiz kudret, bizi zorba, despot yapar
.
Sevgisiz çalışma, bizi köle yapar
.
Sevgisiz sadelik, bizi değersiz yapar
.
Sevgisiz yasa, kural, bizi tutsak yapar
.
Sevgisiz siyaset, bizi bencil yapar
.
Sevgisiz inanç, bizi bağnaz yapar
.
SEVGİSİZ HAYAT...    ANLAMSIZDIR... ...…

 SEVGİ BİZİ ÖZGÜR KILAR

SEVGݔYLE KALIN


 

 SOL YANIM ÇOK ACIYOR ANNE


Merhaba anne, Yine ben geldim.

Merak etme okuldan cıktımda geldim.

Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama

Ali "Okula gitmezsem annem cok kizar, merak eder" demisti de

Onun için soyluyorum.

Gecen hafta öğretmen,
Sağ elimde sarımsak, sol elimde soğan dedirte
Öğretti sağımı solumu.

Ben biliyorum artik anne sağım neresi, solum neresi

Ağrıyan yanımın neresi olduğunu
Simdi iyi biliyorum anne.

Hani geçen geldiğimde
Şuram acıyor işte şuram demiştim de
Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne
Bak şimdi söylüyorum

Şuram işte,

Sol yanım çok acıyor anne.
Hem de her gün acıyor anne her gün.

Dün sabah annesi Ayşe'nin saçlarını örmüştü.
Elinden tutup okula getirdi.
Yakası da danteldi.
Zil çalınca öptü,
hadi yavrum sınıfa dedi.

Bende ağladım,
Ağladım hiç de utanmadım.

Öğretmen ne oldu dedi.
Düştüm dizim çok acıyor dedim.
Yalan söyledim anne.
Dizim acımıyordu ama

Sol yanım çok acıyordu anne.

Bugün bende saçım örülsün istedim.
Babam ördü ama onunki gibi olmadı.

Dantel yaka istedim.
Babam "Ben bilmem ki kızım" dedi.
Bari okula sen götür dedim.
"kızım, iş" dedi.
Bende banane dedim, ağladım.
"kızım, ekmek" dedi babam.
Sustum
ama okula giderken yine ağladım anne.

Ha bide sol yanım yine çok acıdı anne.

Herkesin çorapları bembeyaz,
benimkiler gri gibi.
Zeynep "annem beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş" dedi.
Babam hepsini birlikte yıkıyor.

Babam çamaşır yıkamasını
bilmiyor mu anne?

Uf babam, her gün domates peynir koyuyor beslenmeme.
Üzülmesin diye söylemiyorum ama
Arkadaşlarım her gün kurabiye, börek, pasta getiriyor.


Biliyorum babam pasta yapmasını bilmez anne.

Hava kararıyor, ben gideyim anne.
Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi.
Duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum.

Kim bozuyor toprağını,

Çiçeklerini kim koparıyor.

İzin verme anne ne olur toprağına el sürdürme.
Eve gidince aklıma geliyor bide bunun için ağlıyorum anne.

 

Bak kavanoz yanımda,
toprağından bir avuç daha alayım.
Biliyor musun anne
her gelişimde aldığım topraklarını
Şu kavanozda biriktirdim.
Üzerine de resmini yapıştırıp
başucuma koydum.
Her sabah onu öpüyor kokluyorum.
Kimseye söyleme ama anne
Bazen de konuşuyorum onunla.
Ne yapayım seni çok özlüyorum anne.

Ha unutmadan,

Öğretmen yarın anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız dedi.

Ben babama yazdıracağım.
Öğretmen anlarsa çok kızar
ama banane kızarsa kızsın.

Ben seni hiç görmedim ki neyi,
nasıl anlatacağım anne.

Senin adın geçince sol yanım acıyor anne.


Hiç bir şey yutamıyorum.



Bazen de dayanamayıp ağlıyorum.

Kâğıda da böyle yazamam ya anne.

 

Ben gidiyorum anne,
Toprağını öpeyim,

sende rüyama gel beni öp.
 
Mutlaka gel anne,

Sen rüyama gelmeyince

sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne

Sol yanım acıyor anne.

İşte tam şurası,

Sol yanım çok acıyor anne.

Seni çok özledim,

Anne çok...
GERÇEK DOST

 

Çok samimi iki dost ve arkadaşlardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz, atılgan
ve hareketli, diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi.

Bir gün kurnaz olan arkadaş, diğer arkadaşın yanına giderek işlerinin
bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kırmaz
ve elindeki bütün parayı arkadaşına verir.

Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir.

Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini ister.

Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez.

Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez, nişanlısını arkadaşına verir.

Zaman içinde Saf olanın işleri bozulur

Ve birden arkadaşı aklına gelir...

(ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek) arkadaşının iş yerine gider ve kendisine çalışması için iş vermesini ister

Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yine de arkadaşına kızamaz.

Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır fakir olduğu için ilaç alamadağını söyler.

Bizimki yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alır ve adamcağıza verir.

Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar.

Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır.

 Saf adam artık zengindir.

Biraz da sevdiği dostuna olan
kırgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir.

Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister.

Bizim saf hiç düşünmeden kadını içeri alır karnını doyurur,

Kimsesi olmadığını öğrendiği kadına; kendisinin de yalnız olduğunu söyler ve bu evde birlikte yaşıyalım sen evin işlerini ve yemekleri yaparsın der, yaşlı kadın hiç düşünmeden kabul eder.

Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine, kendine uygun bir kız bulup evlenmesini söyler,

Bizimki böyle bir kıza nasıl ulaşacağını, kendisinin tanıdığı olmadığını söyler.

Yaşlı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyler

Görüşmeler sonucunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır.

Bizimkisi kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yine de unutamamıştır... Biraz da geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir.

Düğün günü gelir çatar. Saf adam düğün salonunda bir şeyler söylemek isteğiyle mikrofonu alır ve başlar yaşadıklarını anlatmaya;

Eskiden çok sevdiğim bir dostum vardı. Bir gün işleri bozulunca benden
borç para istedi elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek benden istedi.

Çok üzülerek onu da kendisine verdim. Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim.

İşlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden iş istedim. Bana iş vermedi.

Çok üzüldüm, ama yine de arkadaşıma kızmadım çünkü biz gerçek dosttuk.

Bu konuşma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha fazla dayanamaz mikrofonu
eline alır ve başlar konuşmaya;

Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı. İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını bana verdi. Sonra ondan nişanlısını istedim, üzülerek
ni
şanlısını da Verdi.

Nişanlısını istememin nedeni o kadının arkadaşıma layık olmamasıydı. 

(Hayat kadınıydı) Kendisi çok saf olduğu için arkadaşımı o kadından bu şekilde kurtardım.

İşleri bozulduğunda gelip benden iş istedi,

Arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden iş vermedim

Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı.

Babam ölmek üzereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım.

Evine gelen dilenci kadın benim annemdi

Ona bakıp iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim.

Şu anda evlenmekte olduğu kişi de benim kız kardeşim.

Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim

Her şey senin içindi...

Hikayeden alınacak ana fikir :

İnsan dostu için yaptıklarını mecbur kalmadıkça açıklamaz.. 

Tüm yakınlık duyduklarınıza bir de bu gözle bakın...
Siz fark etmeden sizin için kim bilir neler yaptılar. [sadece sizin için]

 

 

BAŞARILI

OLMANIN

SIRLARI

Kendini asla küçük görme.

Dostlarını doğru seç…

Gerektiği
zaman aptal
gibi davran

...ama
aldatıldığını da
çabuk
fark et

Merakını dizginleme

Dinlenmesini bil

Arada
bir
durup geçmişi düşün

Kendine özen göster

 

DOSTLAR IRMAK GİBİDİR


KİMİNİN SUYU AZ, KİMİNİN ÇOK ,
KİMİNDE ELLERİNİZ ISLANIR YALNIZCA,
KİMİNDE RUHUNUZ YIKANIR BOYDAN BOYA…

İNSANLAR VARDIR; ÜSTÜ NİLÜFERLERLE KAPLI, BULANIK BİR GÖL Gibi…

NE KADAR UĞRAŞSANIZ GÖRÜNMEZ Dibi.
UZAKTAN GÖRÜNÜŞÜ ÇEKİCİ, ALDATICI,

İÇİNE DALDIĞINIZDA NE KADAR YANILTICI.
NE ZAMAN NE GELECEĞİNİ BİLEMEZSİNİZ;
SOKULMAKTAN KORKARSINIZ, GÜVENEMEZSİNİZ!

İNSANLAR VARDIR;

DERİN BIR OKYANUS...
İLK ANDA ÜRKÜTÜR, KORKUTUR Sizi.
DERİNLİKLERİNDE SAKLIDIR Gizi,
DALDIKÇA ANLARSINIZ,

DALDIKÇA TANIRSINIZ;
YANINDA KENDİNİZİ İÇİ BOŞ SANIRSINIZ.

İNSANLAR VARDIR, COŞKUN BİR AKARSU...
YAKLAŞMAYA GELMEZ, ALIR SÜRÜKLER.
TUTUNACAK YER GÖSTERMEZ BEYAZ KÖPÜKLER!
NE ZAMAN NEREDE BIRAKACAĞI BELLİ OLMAZ;
BU TİP iNSANLA BİR ÖMÜR DOLMAZ.

İNSANLAR VARDIR; SAKİN AKAN BİR DERE...
İNSANI RAHATLATIR, HUZUR VERİR GÖNÜLLERE.
YANINDA OLMAK BAŞLI BAŞINA BIR MUTLULUK.
SESİNDE, GÖRÜNTÜSÜNDE TATLI BİR DURGUNLUK

İNSANLAR VARDIR; ÇEŞİT ÇEŞİT, TİP TİP.
HER BİRİ BAŞKA BİR KARAKTERE SAHİP.
GÖRMELİ, İNCELEMELİ, DOĞRUYU BULMALI.
HER ŞEYDEN ÖNEMLİSİ iNSAN, iNSAN OLMALI...

 

 

 

 

 

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol